Gerçekten kaçarken kendinden uzaklaşmak
Selam, bu yazıda gerçeğin acıtıcı ve özgürleştirici yönlerini ele almak istedim. Kaçma ve Yüzleş başlıklarında iki bölüme ayırdığım bu yeni yazımı beğenirsin umarımm. Keyifli okumalar🤍
KAÇMA
Hiç kendinizi bir odaya kapatıp sadece komada gibi yaşamak istediniz mi? Ben farkındalığın ağır bastığı zamanlar içten içe bunu istediğimi hissediyorum. Nefes alayım ama bilincim açık olmasın, yaşayayım ama bir aptal gibi hiçbir şeyin farkında olmadan. Hayattaki en büyük tutkum öğrenmek olsa da insana bazı öğrendikleri de ağır gelebiliyor işte. Her zaman bilmek en iyisi olmuyor. Bazı bildiklerini kimseye anlatamıyorsun, anlatsan da çoğu insan kendi derdi dışındaki meselelerle pek ilgili olmuyor.
İşte o zamanlar, farkındalık biniyor omuzlara ve çöküp kalıyorsun. Gidecek yerin yoksa ve yükün ağırsa sadece kendinden gidebiliyorsun. Kaçıyorsun bildiklerinden , görmezden geliyorsun. Hayat daha katlanılabilir oluyor o zaman.
Ama ben artık kaçmamayı öğrendim ve emin ol, farkındalıkla yüzleşmek daha çok rahatlatıyor insanı. Çünkü kaçtığında geçmiyor, öyle olsun istiyorsun ama kaçtığın bir şey varsa geçmiş sayılmıyor. Sindirmek biraz zaman alıyor olabilir, acılı olabilir ama kaçmak gibi seni eksiltmez. Ve sen sevgili okur, lütfen kendine bunu yapma. Kaçtıkların bir zaman birikirse hepsi yeniden omzuna yüklenmesin.
"Karanlıkla yüzleşmeyen bir kişi, onu dışarıda aramak zorunda kalır ve onunla kader olarak karşılaşır."
Carl Jung
Gerçekle yüzleşmeyen sonucundan kaçamaz demek istemiş burada yazar. Jung’un da dediği gibi, karanlık senin karşına kader olarak çıkmasın. Üzerine düşündükçe yeni gerçekler ortaya çıkıyor olabilir, senin iyiliğine değilse düşünme lütfen. Önünde o kadar güzellik var ki, kendini tek bir gerçeğe kaptırıp peşinde kaybolma.
YÜZLEŞ
Gerçeklerden kaçma yüzleş diyoruz ama bu nasıl bir yüzleşme? Burada bahsedilen, asla toksik bir iyimserlik hali değil. Başımıza gelen her şeye sağlıksız bir pozitiflikle bakmaktan bahsedilmiyor. Bu yapay iyimserlik hali, kısa vadede kişiye rahatlatıcı bir maske sunar. Gerçeği görmezden gelmek, acıyı ertelemek gibidir; ama bu ertelemenin bedeli zamanla daha da büyür. Bastırılan gerçekler birikir, içten içe büyür ve en savunmasız anlarda patlak verir. Aslında kaçtığımız şey, iyileşmenin ta kendisidir. Çünkü gerçek ancak kabul edildiğinde dönüştürülebilir.
Peki neden bu kadar zor gelir insana gerçekle yüzleşmek? Belki de acı çekmekten, kontrolü kaybetmekten ya da kendi zayıflıklarımızla yüzleşmekten korkarız. Gerçek, çoğu zaman konfor alanımıza bir tehdittir. O yüzden yalanlara tutunmak kolay gelir. Her şeyin iyi olduğu, herkesin mutlu olduğu o yapay dünya, bir süreliğine güvenli bir sığınaktır.
Jim Carrey’nin başrolünde olduğu The Truman Show adlı bir filmi vardır bilir misin? Film, sahte bir dünyada yaşayan bir adamın, hayatının aslında dev bir televizyon programı olduğunu fark etmesiyle başlayan varoluşsal bir krizi konu alır. Truman, yıllarca her şeyin yolunda gittiğine, etrafındaki insanların samimi olduğuna ve hayatının “gerçek” olduğuna inanarak yaşamıştır. Fakat yavaş yavaş bazı şeyler Truman’ın gözüne batmaya başlamıştır. Tekrarlayan olaylar, insanların tepkileri yapay gelir. Ve nihayetinde dünyasının, onun için oluşturulmuş bir yalan olduğunu anlar. Bu filmde Truman’ın kaçabileceği çok fazla an vardır. Gördüğü ipuçlarını yok sayabilir, sorgulamayı bırakabilir ve sahte olsa da güvenli hayatına devam edebilirdi. Fakat o, acı verici de olsa yapay mutluluğu terk edip özgürlüğü tercih eder.
Film, Truman’ın gemiyle sahte gökyüzüne çarpıp son kapıya ulaştığı sahnede, bize şu soruyu sorar:
"Gerçek acı verici olsa bile, yaşanmaya değer olan o mudur?"
Hakikatin yükünü taşıyabilecek yüreklere sahip olma dileğiyle, hoşçakalın.
~Şevval